Biz avukatlar için büyük bir anlam ifade eden bu güne katılımınızdan dolayı şahsım ve Baro Yönetim Kurulumuz adına hepinize teşekkür ediyor, tüm meslektaşlarımızın Avukatlar gününü kutluyorum. Mesleğimize yıllarca hizmet etmiş şu an aramızda olmayan, ahirete irtihal etmiş çok değerli meslek büyüklerimizi de saygıyla ve rahmetle anıyorum.
Bu anlamda biz avukatlar için 5 NİSAN ’lar, dünyanın en kadim ve saygın mesleklerinden biri olan savunmanın ve savunmanın çatı örgütü olan baroların, mesleki sorunlarının, siyasal ve toplumsal meselelerin yorumlanıp, dillendirildiği gün olmasının yanı sıra, mesleğin, meslektaşın ve toplumun sorunlarıyla ilgili olarak görüş ve düşüncelerini kamuoyuyla paylaştıkları gün olmasıyla da ayrı bir anlam taşımaktadır. Bir başka deyişle, bugün aynı zamanda savunmanın hukuk adına dertleşme, çözüm üretme, kendini ifade etme ve nefes alma günüdür. Bu nedenle, yılda bir kez bu şekilde bir araya geldiğimiz bu güne katılımınız, bizler açısından ziyadesiyle kıymetlidir.
Değerli Konuklarımız,
Önceki 5 Nisanlarda yaptığım konuşmalarıma ait arşivime şöyle bir göz attığımda;
Sekiz yıl boyunca sadece mesleğimizle ilgili olmak üzere; Hala yetersiz imkanlarla açılan ve giderek çoğalan hukuk fakültelerine bir sınırlama getirilmeyişi ve buna bağlı olarak mezun sayısındaki artış ve hukuk fakültelerinde bir standardın hala sağlanamamış olması, neticede hukukçuların mesleki yeterliliğin düşmesi, ciddi bir hukuk eğitimi reformunun halen yapılamaması, avukatlıkta staja ve mesleğe kabul aşamalarının, başarı değerlendirmelerinin yapıldığı bir sınav sisteminin bu gün için hala hayata geçirilememiş olması ve bu nedenle ortaya çıkan nitelik ve saygınlık kaybı, hakim ve savcılığa kabulde yapılan sözlü sınavın hala liyakat ve tavassut şüphesi açısından tartışıldığı, hukuk fakültesi mezunlarının kolayca avukat olabilmesi, bir kısım zorunlu müdafilik atamalarında ve hatta adli yardım görevlendirmelerinde dahi KDV oranının hala %18 düzeyinde tutulması, görevimiz nedeniyle bazen ölüm vakıalarıyla sonuçlanan fazlaca şiddet olayıyla karşılaşmamıza rağmen, bu konuda özel bir yasal düzenlemenin yapılmaması, ekonomik sıkıntılar nedeniyle günden güne artan avukat intihar vakıalarıyla karşılaştığımızı, İlimizde hemen hemen tüm kamu binalarının yenisi yapılmış ve Adliyemizin fiziki durumunun yetersizliği yıllardır göz önünde iken, bu sorunun çözümünün en sona bırakılması ve yeterli bir adliye binamızın olmayışı, temeli atılan çevre yolundaki yeni adliye binasının, bundan yıllar sonrası bir yana; şu an için dahi gereksinimi karşılayamayacak durumda oluşu, aynı zamanda 250 bin nüfuslu bir Anadolu kentinde birbirinden ayrı ve aralarında şehrin ölçeğinde uzak sayılabilecek mesafede ki; Bölcek ’de, Sera ‘da ve burası olmak üzere 3 ayrı yerde adliye binasının hizmette olacağı, bununda bir problem olduğu, bu ve benzeri konular olmak üzere her yıl aynı minvalde sorunlarımızı dillendirdiğimi gördüm.
Evet; bugün aynı zamanda savunmanın dertleşme, kendini ifade etme ve nefes alma günüdür demiştim. Bu sınırlı sürede bunlara bir kez daha değinmek kaçınılmaz bir durum oluyor haliyle.
Avukatlık mesleği üzerinde bir çok vasfı taşıyan çok yönlü bir meslektir. Bizler hem kamu hizmeti görürüz ve hem de kendi nam ve hesabımıza çalışırız. Biz avukatlar için önemli olan, mesleğin kamusal niteliğini ön planda tutmaktır. Çünkü Avukatlık mesleği; insanın özgür olmak ve eşit yaşama , eşitsizliğe, haksızlığa, adaletsizliğe, statükoya başkaldırışı ve isyanı ile, vatandaşın hakkı olanı elde etmek için ihtiyaç duyduğu yardım ve gereksinim karşısında doğmuş ve bizler yardım bekleyen bu kişilerin yanında yer almışızdır. Bu yönüyle görev ve faaliyet alanımız ve sorumluluklarımız önemli olduğu kadar da çok çeşitlidir.
Fakat; bizlerin, yeri geldiğinde serbest meslek, yeri geldiğinde kamu görevlisi olarak kabul edildiğimiz, ama kamu adına verilen bu yetkileri kullanmaya gelince birçok engelle karşılaştığımız, dosya inceleme yetkilerimizin törpülendiği, gerek UYAP üzerinden ve gerekse fiziki olarak çeşitli gerekçelerle savunmayı temsil eden avukatların dosyaya ulaşma ve inceleme imkanlarının kısıtlandığı, kanuni bir takım güvencelerimiz olmasına rağmen bu güvenceler yok sayılarak rahat bir şekilde soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalındığı, üstlenilen davalarda müvekkil ile özdeşleştirildiği, görsel basından hepimizin yakinen şahit olduğu gibi adliye kapılarında meslektaşlarımızın çeşitli şekillerde fiziki ve manevi saldırıya uğraması, her gün adliyede görev ifa etmelerine ve baroların, adliyenin idari düzenine ilişkin bir takım kararları uygulayan birim olmasına rağmen, en azından kendilerini ilgilendiren hususlar için Adalet Komisyonlarında bulunmadıkları, birçok adliyede özel güvenli bölgeler ihdasıyla avukatların adliyeden ayaklarının kesilmeye çalışıldığı, böylelikle Avukatlara yönelik engellemelerin artmakta olduğu, avukatlık mesleğinin kamu hizmeti niteliğinin gün geçtikçe silinerek, özünde ‘savunma hakkı’ ve ‘hak arama özgürlüğü’ olan mesleğimizin, toplumsal sorunlar ve etik değerlerden daha çok, parasal çıkarlar ve liberal piyasa kurallarına göre yapılanmaya evrilip, iş yükü, uzayan davalar, kadro eksikliği ve diğer mazeretler ile hukukun ve yargının kamusal alan dışına çıkarıldığı, savunma hakkının Anayasal ve zaruri bir hak olmasına rağmen, adeta lüks ihtiyaçmış gibi görülüp avukatlık hizmetlerindeki KDV için tüm alanlarda indirime gidilmediği, Türkiye’nin taraf olduğu Havana Kurallarının 21. maddesi ve Avukatlık kanunu 2/3 maddesi gereği savunduğumuz kişiler adına bilgi ve belgelere sıkıntı çekmeden ulaşamadığımız, bir kanunla verilen yetkinin bir başka kanun veya yönetmelikle ortadan kaldırıldığı, avukat stajyerlerine sosyal haklarının halen verilemediği, kamu avukatlarımızın özlük haklarının halen iyileşmediği,
- Avukatın yargının kurucu unsurlarından biri olduğunun göz ardı edildiği, çeşitli şekillerde mesleğin itibarsızlaştırılıp, çeşitli düzenlemelerle mesleğin kamusal yanının ortadan kaldırıldığı; avukatların sadece serbest meslek erbabı imiş gibi görülmesi, savunmasını yaptığımız kişinin suç ortağıymışçasına muamele görüp, bazılarınca da suçluyla hareket edip delilleri karartan, adaletin tecellisini engelleyen veya geciktiren bir kişiymiş gibi algılanmamızın, meslektaşlarımızın bu kadar açıktan ve hiç bir sebep yokken saldırılara maruz kalmasına sebep olup, saldırganları cesaretlendirdiği ve meslektaşlarımızın toplum nazarındaki itibarını zedeleyip, avukatlığı her türlü saldırıya açık hale getirdiği,
- Bu gün için, 100 ün üzerinde hukuk fakültesi ve hukuk eğitimi alan 85.000 civarı öğrenci olduğu düşünüldüğünde, bunların bir çoğunun bundan önce olduğu gibi kolayca avukat ünvanı alıp mesleğe başlayacakları ve üzülerek belirteyim ki bu nedenle avukatlık mesleğinin de sıradanlaşmaya başlayıp, gerek kamu görevlisi ve gerekse her kesimin rahatça saldırabileceği bir konuma geldiği,
- Avukatlığın bir kamu hizmeti ve savunma unsurunun temsilcisi olduğu, bunun yanında, yargı görevi de yapan bir meslek olduğu yasalarda belirtilmesine rağmen, uygulamada avukatın yargıda ötekileştirildiği, avukat yargılanırken başka; avukata karşı, görevinden dolayı bir suç işlendiğinde ise farklı bir uygulamanın sergilendiği,
- Kural olarak, yargılamanın her aşamasında iddia ve savunma makamları arasında silahların eşitliği ilkesi esas olmasına rağmen, bu ilkenin sözde kalıp, Avukatların, müvekkilleri lehine delil niteliğindeki bilgi ve belgelere ulaşmada sıkıntılar yaşadığı,
- Cumhuriyet Savcılığında bir dosyayı inceleme talebimiz dahi zaman zaman eşit silahlara sahip kabul edilen kişinin, o anki ruh haline kaldığı, yerli yersiz gizlilik kararları alınarak inceleme hakkımızın kısıtlandığı, Üzülerek belirtmeliyim ki, bazen kişisel kaprislerin avukat üzerinden giderildiği ve hatta C. Savcısının odasına, sebebini bilmediğimiz, anlayamayıp, adını koyamadığımız nedenle polis memuru ile birlikte, onun nezaretinde girebildiğimiz,
- Toplumun her kesiminden insanın adalete erişimini, hak ve özgürlüğü ihlal edilen kişilerin, bir avukatın hukuki yardımına ulaşabilmesini sağlamak için iyi niyetli bir düşünce ile ortaya konulan ve kısaca CMK diye adlandırılan zorunlu avukatlık uygulamasının amacından uzaklaştığı, Asgari ücret tarifesinin çok altında fiyatlandırılan zorunlu müdafiliğin, adeta angarya haline dönüştüğü, fakat üzülerek söylemek gerekir ise; mesleğe henüz yeni başlamış bir çok genç meslektaşımızın, ekonomik sıkıntılardan dolayı bu duruma dahi, zaruretten rıza gösterdiklerini gözlemlediğimiz bir sistemde; maalesef “savunmaya gerekli önemin verildiğini söyleyemeyiz.”
Fakat, herkesin her an bir avukata ihtiyacı olabileceği gerçeği de unutulmamalıdır.
Ana başlıklarını izah ettiğim sorunlar yerel özelinde ilden ile farklılıklar arz etmekte olup; İlimizde yaşanmayan bir sorun hemen komşu bir ilimiz avukatları tarafından yaşanmakta veya tam tersi de olabilmektedir. Bu arada şunu da ifade etmeliyim ki; İlimiz özelinde yerel işleyişten kaynaklı sorunlar, gerek C. Başsavcılığımız ve gerekse Adalet Komisyonu Başkanımız tarafından hep önemsenmiş ve hassasiyetle giderilmeye çalışılmıştır.
Tüm bu sorunlarımıza rağmen her ne olursa olsun, bizler hiç bir zaman ümitsizliğe düşmeyip, mücadelemize devam ediyoruz. Hukuk devleti mücadelesinde ve hukukun üstünlüğünün tesis edilmesinde etkin bir rol oynadığımızın ve gücümüzün farkındayız. Çünkü: Hukuk devletinin, adil yargılanma duygusunun ve toplumsal barışın sağlanması, cesur, bağımsız ve güçlü, bir savunma mesleğinin gücüyle orantılıdır. İnsan hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmaması, demokratik kazanımların kaybedilmemesi, hukuk devleti ilkesinden, hukukun üstünlüğünden ve evrensel değerlerden taviz verilmemesi için yılmadan güçlü bir çaba sergilemek durumundayız.
Değerli Konuklar;
Hukuk Devleti ilkesi; insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmekle kendini yükümlü sayan, hukuk kurallarına ve Anayasa’ya uygun davranan, bütün eylem ve işlemleri yargı denetimine bağlı olan devlet demektir.
Hukuk devletinde, yasama organını da kapsayacak şekilde devletin bütün organları üzerinde hukukun ve Anayasa’nın mutlak egemenliği vardır. Yasa koyucu her zaman hukukun ve Anayasa’nın üstün kuralları ile bağlıdır. Hukuk kurallarına bağlı olmayan ve yargı denetimine de tabi olmayan devlet, hiçbir zaman adil bir düzen kuramaz. Çünkü hukuk güvenliğini sağlayamaz. Mevzuatın yap-boza dönüştüğü, hukukçunun, sürekli değişikliklerden dolayı kanun kitabı almaktan vazgeçer duruma geldiği, normlar hiyerarşisinin göz ardı edildiği, yaptım-oldu dediğimiz bir yerde, ne vatandaş, ne tüzel kişiler, kendini güvende hissedemez. Öyle ki; bu durum her alana sirayet eder, örneğin ekonomiye dahi yansır, ne iç ne de dış sermaye yatırım yapmaz, ülkemize gelmez. İşte bu nedenle yıllardır hukukun üstünlüğü diyoruz. Çünkü; Hukuki anlamda güven ve kendini güvende hissetme duygusu hayatidir.
Sayın Meslektaşlarım, Sayın Konuklar,
Bununla birlikte siyasî irade ve yöneticilerin, yargı erkinin eşitler arasında birinci erk olduğuna, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine, adalet, liyakat, savunma ve eşitlik kavramlarına ve evrensel yargı kurallarına inanmaları ve saygı göstermeleri şarttır. Hakim ve Savcılarımızın teminat ve güvenceleri tam olarak sağlanmalı, savunma hakkının önündeki tüm engeller kaldırılmalı, kanunlar yapılırken yargı organlarının görüş ve önerileri öncelikle dikkate alınmalı, liyakat ve ehliyetin önemi yadsınmamalıdır. Sosyal Hukuk Devleti ilkesine, adil yargılanma hakkına, hak arama özgürlüğüne ve yargı erkine sahip çıkılmalıdır.
Biz avukatların, tüm hukukçuların en önemli görevlerimizden biri de keyfiliklerin önlenmesidir. Bizler, cesur ve bağımsız olmalıyız. Hiç bir kişinin, grubun ya da siyasi oluşumun etkisinde kalmadan; adaletin tecellisi, hukukun üstünlüğü, adil yargılanma hakkı için her tür hukuksuzluğa karşı dik bir duruş sergileyerek; doğrunun ve haklının yanında yer almalıyız. Belirttiğim bu hususlar mesleki menfaatlerimizin korunmasının dahi önünde gelmelidir. Bizler, kamusal faaliyetlerimizi önemsemeli ve toplumsal alana da yönelmeliyiz. Bu, mesleğin saygınlığının da bir gereğidir.
Bu bilinçle Kütahya Barosu olarak birçok çalışmamız oldu, birçok yararlı işe de imza attık.
Örneğin; bir doğa harikası olan Murat Dağında olduğu gibi, bir süre önce Simav Örencik, Tavşanlı Avcılar da Altın Gümüş madeni açık ocak kapasite artırımı projesi için verilen Çevre ve Şehircilik Bakanlığının “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararının iptali istemiyle dava açtık doğayı ve insanımızı koruma adına çalışmalarımıza başladık.
Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonumuzun etkin çalışmaları ile şiddet gören, istismara uğrayan kadın ve çocuklarımızın, gerek soruşturma aşamasında ve gerekse dava aşamasında yanlarında yer almaya ve farkındalık çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Yine Adli Yardım Komisyonumuzun yoğun ve titiz çalışmalarıyla, maddi imkanı bulunmaması nedeniyle, avukat tutamayacak durumda olan hemen hemen tamamı kadınlarımızdan oluşan bir çok kişiye tüm masraf ve vekalet ücreti Baro Başkanlığımızca karşılanmak üzere kendilerine avukat tayin ettik, yanlarında yer almaya da devam ediyoruz.
Şehrimizdeki diğer meslek kuruluşları ve STK lar ile duyarlı vatandaşlarımıza bir nebze örnek olabilmek, Kütahya Barosunun her yerde ve her zaman var olduğunu, ihtiyacı olanın yanında olduğunu sergilemek amacıyla, Sokak Hayvanlarına yardım elimizi uzatmaya devam ettik. Kütahya Barosu Yönetimi ve Baromuzun Hayvan Hakları Komisyonu üyeleri ile birlikte şehrin dışında muhtelif noktalardaki sokak canlılarına her yıl olduğu gibi yiyecek bıraktık.
Birçok Devlet ve Özel Okullarımızın öğrencilerinin hukuk ve hukukçuluk hakkında bilgilenmeleri ve hedeflerini oluşturabilmeleri amacıyla düzenlenen meslek tanıtım söyleşilerine ve kariyer günlerine katılmaktayız.
Sadece bazılarından söz ettiğim tüm bu faaliyetler, mesleki olmayıp; yukarıda değindiğim gibi, içinde bulunduğumuz toplumu aydınlatma, yaşantımızla da örnek olmak gibi bir görevimizin olmasından kaynaklanıyordu.
Sayın Konuklar, Değerli Meslektaşlarım;
Bu güne kadar toplumsal hiçbir olayda sessiz kalmayan Kütahya Barosu, kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olduğunu unutmadan, bünyesindeki 500 ü aşkın avukatın dünya görüşüne saygı duyarak, faaliyetlerine devam etmiştir. Böyle de devam edecektir. Bizim tek bir tarafımız vardır; o da; hukukun üstünlüğü, hak ve adalettir. Bizler “ayrıştırmayı değil bilgilendirip birleştirmeyi tercih ediyoruz.”
Bunun karşılığında; hukukun da, siyasetin ve siyasetçilerin strateji üretme alanı olarak kullanmamasını isteme hakkını, doğal olarak, kendimizde en tabii hak olarak görüyoruz.
Sayın Meslektaşlarım, Sayın Konuklar;
Her konuşmamın sonundaki temennimi tekrarlayarak; Adalete ve hukuka duyulan güvenin artacağı, hukukun üstün olacağı, insan hak ve özgürlüklerinin arzulanan seviyeye geldiği, demokrasinin temel ilkelerinin hüküm sürdüğü bir ortamda, içimizdeki adalet duygusunu kaybetmeden, kardeşçe, barış içinde güzel günler yaşamamız dileğiyle, törenimize katılan tüm konuklarımızı ve meslektaşlarımı saygıyla selamlıyor, içinde bulunduğumuz şu mübarek günlerin hepimiz için hayra vesile olmasını diliyorum.
Saygılarımla
Av. Ahmet ATAM
KÜTAHYA BAROSU BAŞKANI